top of page

Bayramda Sınırlar: Herkes Her Şeyi Bilmek Zorunda Değil

Bayramlar çoğu zaman birliktelik çağrısıyla gelir. Büyük sofralar kurulur, ziyaretler yapılır, telefonlar çalar. Ama tüm bu sıcacık kalabalığın içinde gelen sorular da vardır — bazıları yüz güldüren, bazılarıysa içimizi sıkıştıran:

“Ne zaman evleniyorsun?” “Çocuk yapmayı düşünmüyor musunuz?” “Hâlâ aynı yerde mi çalışıyorsun?”

Bu sorular, aile ve akrabalık bağlarının merkezde olduğu kültürlerde oldukça yaygındır. Biz duygusunun güçlü olduğu toplumlarda, aile bağları sıkıdır, özel hayat çoğu zaman toplumsal bir mesele gibi görülür. Dolayısıyla bu sorular sadece merak değil; bazen kontrol, yönlendirme ve toplumsal normları hatırlatma aracı haline gelebilir. Tanıdık, bildik sorular olmaları, herkes için kolay sindirilebilecekleri anlamına gelmeyebilir. Çünkü bazı sorular sadece meraktan değil; beklentiden, kıyaslamadan, hatta baskıdan doğar. Ve bu beklentiler, insanın içsel sınırlarını zorlayabilir.


Bir grup insan, bir tarafında bakımsız ve harabe bir bina, diğer tarafında ise bakımlı ve çiçeklerle dolu bir ev bulunan dar bir yolda yürüyor. Görsel, sosyoekonomik uçurumu ve yaşam koşullarındaki zıtlıkları simgeliyor.

Neden Bazı Sorular Zorlayıcıdır?

Bu tür sorular sadece “konu açmak” için değil, kimi zaman toplumsal kodları hatırlatmak, sürdürmek için de sorulur. Herkesin aynı hayatı yaşamadığını, her tercihin bir gerekçesi olmak zorunda olmadığını göremeyen bir bakış açısı barındırır içinde. Bu, özellikle topluluk uyumunun ön planda olduğu kültürlerde daha da belirgin hale gelir.

Bu tür sorular sıklıkla şu duygulara temas eder:

  • Yetersizlik: “Demek ki henüz başaramadım.”

  • Suçluluk: “Galiba birilerini hayal kırıklığına uğrattım.”

  • Kıyaslanma: “Kuzenim evlendi, ben neden hâlâ yalnızım?”

  • Baskı: “Artık bir adım atmalıyım yoksa hep geride kalacağım.”

Tüm bunlar, yüzeyde yalnızca küçük hoş bir sohbet gibi görünse de içeride ağır bir yük bırakabilir.


Kültürel Kodlar ve Görünmeyen Sınır İhlalleri

Topluluk hissi bireysel sınırların önünde geçtiğinde, “birbirimizin halinden anlamak” gibi iyi niyetli yaklaşımlar, farkında olmadan kişisel alanlara sızabilir.

“Çocuk düşünüyor musunuz?” diye sorduğumuzda, karşımızdaki kadının belki aylarca acı çektiğini bilemeyebiliriz.

“Ne zaman işe gireceksin?” dediğimizde, kişinin kendini işe yaramaz hissettiği bir dönemde olduğunu fark etmiyor olabiliriz.

“Bence çocuğunu şöyle büyütmelisin” derken, bir annenin zaten kendi yetersizlikleriyle savaştığını hesaba katmayabiliriz.

Bu cümleler genellikle kötü niyetle değil, alışkanlıkla ya da sevgiyle söylenir. Ama niyet sonucu değiştirmez. Bazen en çok kırıldığımız şeyler, en “iyi” niyetli cümlelerin içinde saklıdır.

Düşünceli olmak ile karşımızdakini kendi doğrumuza çekmeye çalışmak arasındaki çizgi hassastır. Düşünceli olmak bazen hiç konuşmamaktır; bazen yalnızca “buradayım” demektir. Belki de en önemlisi şunu fark edebilmektir:

“Benim için doğru olan, onun için doğru olmayabilir.”



Sınır Koymak: Sertlik Değil, Şefkatli Bir Netliktir

Sınır koymak çoğu zaman ayıp”, “saygısızlık” ya da “bencilce” davranmak olarak algılanabiliyor. Bu sebeple birçok kişi, istemediği şeylere katlanmayı, sırf ilişkileri bozmamak adına “evet” demeyi alışkanlık haline getirebiliyor. Oysa sınır koymak bir mesafe koymak değil; ilişkileri daha sağlıklı, daha sürdürülebilir kılmaktır.

Nazik ama net cümleler bu noktada hayat kurtarıcı olabilir:

  • “Bu konuda konuşmak istemiyorum ama başka şeylerden konuşabiliriz.”

  • “Benim için hassas bir konu, anlayışınıza güveniyorum.”

  • “Şu anda paylaşmak istemiyorum, ama ilginize teşekkür ederim.”

Bazen sadece bir suskunluk da yeterlidir. Sessizlik, sade ama güçlü bir sınır işareti olabilir.


Psikolojide Sınır Ne Anlama Gelir?

Sınırlar, bireyin “ben”liğini tanımlamasına ve korumasına yardımcı olan görünmez çizgilerdir. Bu çizgiler, fiziksel alanımızdan duygusal ihtiyaçlarımıza, zihinsel önceliklerimizden sosyal ilişkilerimize kadar birçok düzlemde kendini gösterir.

Ancak sınırlarımız, çocuklukta aldığımız mesajlarla şekillenir. Aile içinde sınır kavramı net değilse, birey kendi ihtiyaçlarını tanımakta ve ifade etmekte zorlanabilir. “Büyüklerin sözü dinlenir”, “ayıp olur”, “bizi mahcup etme” gibi ifadeler, sadece davranışları değil, aynı zamanda “hayır” deme hakkını da bastırabilir. Bu tür söylemlerle büyüyen biri için sınır koymak, çoğu zaman suçluluk, korku ya da dışlanma kaygısıyla birlikte gelir.

Oysa sınır çizmek, bir ilişkiyi kesmek değil; tam tersine, onu güçlendiren bir eylemdir. Çünkü sınır olmayan ilişkilerde bir taraf sürekli verirken, diğer taraf farkında olmadan almaya devam edebilir. Bu da zamanla tükenmeye, kırgınlığa ve öfkeye neden olabilir.

Sınır koymak, tıpkı bir evin duvarları veya çitleri gibi düşünülebilir. Kimse çiti olduğu için bir evi sevimsiz bulmaz — aksine, o çitler güvenlik ve mahremiyet sağlar. İlişkilerimizdeki sınırlar da aynıdır: bizi korur, bize nefes alanı sunar.


Sınır Koyarken Suçluluk Hissiyle Baş Etmek

Sınır koymak ilk başta rahatlatıcı değil, suçluluk hissettiren bir deneyim olabilir. Özellikle kültürel olarak fedakârlık, uyum, büyükleri kırmamak gibi değerlerin öne çıktığı bir kültürel iklimde “hayır” demek yabancı gelebilir, sıkışmışlık hissi yaratabilir. Sanki birini yarı yolda bırakmış, kırmış ya da bencil davranmış gibi hissedebiliriz.

Bu suçluluk duygusu çoğu zaman öğretilmiş, içselleştirilmiş beklentilerin bir yansımasıdır. Bu beklentiler zamanla kişiyi kendine yabancılaştırabilir.

Başkası için her “evet” dediğimiz noktada bir süre sonra bize yer kalmaz. Oysa sınır koymak, kişinin kendine yer açmasıdır. İnsanın kendi gibi yaşaması, başkalarına göre şekil almaktan çok daha hafif bir duygudur.

Bu hafiflik, sadece ruhsal değil; bedensel olarak da hissedilir: daha rahat bir nefes, daha sakin bir kalp, daha berrak bir zihin.


Kendinize Sorabileceğiniz Birkaç Soru

Belki kendine şu soruları sormak iyi gelebilir:

  • Bu bayram neleri tolere etmek zorunda hissettim?

  • Nerede kendim gibi olabildim, nerede başkalarının beklentilerine göre davrandım?

  • Sınır çizebildim mi?

  • Sınır çizdiğimde ne hissettim: suçluluk mu, hafiflik mi?

Ve belki şunu kendinize hatırlatabilirsiniz:

“Kabul görmek için kendimden vazgeçmek zorunda değilim." "Herkes her şeyi bilmek zorunda değil.”

Bir Öz Bakım Biçimi Olarak Sınır

Bayramlar, sadece başkalarıyla değil, kendinizle de buluştuğunuz zamanlar olabilir. Sınırlarını keşfetmek, içinizden geleni fark etmek ve onu ifade etmeyi öğrenmek zaman alabilir. Siz de sınırlarınızı fark etmek ve bunları ifade etmeyi öğrenmek istiyorsanız, psikolojik destek almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Yorumlar


İnstagramda takip edin:

© 2025 Meltem Şenocak | Tüm hakları saklıdır.

bottom of page